Sovyet uzay programının tohumları 2. Dünya Savaşının sonlarına doğru atıldı. O sıralarda, Almanlar Penamunda denilen bölgede v-2 roketlerinin yapımı için zamanının çok ilerisinde bir teknoloji geliştirdiler. Ne yazık ki, Almanlar teknolojik üstünlüklerinden faydalanamadan 1945 Mayısında 2. Dünya Savaşı sona erdi. Sovyetler geleceği çok parlak projelerin planlarının yanı sıra monte edilmiş birçok V-2’yi de ele geçire bilmişlerdi. Ayrıca birkaç Alman roket teknisyeni de Moskova’ya getirildi. Sovyet roket araştırma programlarının temelleri Almanların roket programının yıkıntıları üzerine kurulmuştu. 1950’lerin başında, Sovyetler Birliği Lideri Nikita Kruschev, uzay propagandasının komünizmi destekleme aracı olarak öneminin farkına vardı. Kruschev, uzay programını yönetmesi için önde gelen havacılık tasarımcısı Sergei Korolyov’u gizlice görevlendirdi ve tek bir hedefin ilerlemesinin sağlanmasında ülkenin kaynaklarının büyük bir miktarını tahsis etti: Amerikalıları uzayda yenerek böylece Sovyetler Birliğinin üstün teknolojisini kanıtlamak. Kruschev Korolyov’a, risklerine ya da tehlikelerine aldırmaksızın her ne pahasına olursa olsun uzaya uydu fırlatılmasını emretti. Korolyov, Sovyetler Birliği’nin emrine amade tüm insan gücü ve kaynaklarıyla, yörüngeye fırlata bileceğine inandığı uydu için nükleer füzeyi değiştirerek, yeniden bir askeri kıtalar arası balistik füze roketi tasarladı. Pek çok uzmanın imkansız olduğunu düşünmesine rağmen, Sovyetler Birliği Amerikalılardan önce davranıp ağırlığı 100 kiloyu aşan “Sputnik” uydusunu gizlice Dünya yörüngesine fırlattığında uzay çağını başlatmış oldu. (4 Ekim 1957) Sputnik’in başarısı üzerine, dünyadaki pekçok insan şaşırdı ve gezegendeki her yere gönderilebilme kapasitesine sahip Sovyet füzesinin kolaylıkla nükleer bir başlık olabileceğini fark edince dehşete düştü.
Bu olay o günlerde Sovyet basınının pek ilgisini çekmese de Amerikan basını başta olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde gazetelere manşet oldu. Kruschev’in eline de bu sosyalist sistemin üstün olduğunu kanıtlamak için güçlü bir propaganda malzemesi geçmiş oldu. Sputnik’in başarısın da, Korolyov’un mühendislik dehasının yanında, iyi bir yönetim sergilemesinin etkisi de büyüktü. Uydu aslında Sovyetler’in “Biz uzaya uydu yerleştirdik” anlamına gelen bipleme seslerini tüm dünyaya radyo dalgaları aracılığıyla yayınlamaktan başka bir işe yaramıyordu. Ancak uzaya çıkılamayacağı, insanlığın dünya dışına asla yolculuk edemeyeceği gibi tabuları yıkması açısından önemliydi. Ayrıca bu başarı Amerika için tam bir şoktu. Hiç beklenmeyen bir zamanda SSCB’nin uzaya uydu gönderdiğini açıklaması, Amerika’larda, Sovyetler’in ülkenin istediği yerine nükleer bir bomba gönderebileceği endişesi sardı. Bu gelişmeler altında uzaya uydu göndermeye çalışan Amerika’nın ilk denemeleri başarısızlıkla sonuçlandı. Amerika ancak 1958 yılında uzaya uydu gönderebildi. Explorer 1’i başarıyla yörüngeye oturtan Amerika, bir ilki de başararak bilimsel keşif araçları içeren bir uydu yapmıştı. Sputnik’in aksine bilimsel veriler elde eden Explorer 1, dünya yörüngesindeki elektron ve iyon miktarını ölçmek için tasarlanmıştı.
Tüm bu gelişmelerle uzay yarışı baş döndürücü bir hızla başlamıştı. Uzaya çıkmayı başaran süper güçler canlı hayvanlarla denemelere başlamışlardı. Başarılı denemelerin ardından 12 Nisan 1961’de Sovyetler, Vostok-1 uzay aracı ile kozmonot Yuri Gagarin’i uzaya gönderdi. Bu uçuşla insanoğlu ilk defa atmosfer dışına çıkmış ve ilk defa dünya yörüngesinde tur atmış oluyordu. Artık uzay yarışının hedefi dünya dışı topraklardı ve tabi ilk hedefte en yakınımızda ki toprak parçası, uydumuz Ay’dı. Uzay yarışında hep bir adım önde giden Sovyetler Ay’ı araştırmayı ve insanlı ay görevleri yapmayı planlamaya başlamıştı. Sovyet ay programı yine Sergei Korolyov’a verilmişti. Ancak 1965’te Korolyov’un erken ölümü üzerine proje sekteye uğradı. Amerikanın 1969’da Ay yarışını kazanması üzerine proje bir süre daha devam ettirilmeye çalışılsa da, Amerikan astronotların Ay’da golf bile oynamaya başlaması şevkleri iyice kırdı ve 1974 yılında iptal edildi. Her ne kadar Apollo programının gölgesinde kalsa da Sovyet Ay programı zamanının çok ilerisinde teknolojiler ortaya çıkarmıştı. Lunniy Korabl (Ay Kondusu), Soyuz araçları gibi tasarımlar ortaya koyan Sovyet mühendislerinin belki de hepsinden önemlisi ve en büyük başarısı Lunokhod araçları olmuştur.
26 Nisan 1986 günü tarihin en büyük nükleer kazası, Çernobil nükleer santralinde gerçekleşti. Birçok insan ölümcül dozlarda radyasyona maruz kaldı. Hayatları tehlikeye atmamak için Ruslar garip bir buldozer ile yıkıntılar arasında çalışma yapmaya başladı. Bu bilim kurgusal araç uzaktan kumanda ediliyordu ve acil koşullar altında dizayn edilmişti. O güne kadar görülmeyen bu teknolojinin kaynağı 15 yıl öncesine uzanıyordu, yani Lunokhod macerasına. Peki bunu nasıl başarmışlardı?
1970’den 1973’e kadar 16 ay boyunca Sovyet mühendisler Dünya’dan uzaktan kumanda sistemiyle kontrol ettikleri iki gezici aracı kullanarak yaklaşık 31 millik Ay yüzeyini gezdiler. 20 sene gizli tutulan bu başarı Sovyetler Birliği tarihindeki en büyük teknolojik başarılardan biriydi. Sovyet laboratuvarlarında gizlice dizayn edilen ve Apollo programının büyük başarısının gölgesi altında kalan Lunokhod macerası çoğu insanın gözünden kaçtı.
Rusçada “Ay Aracı” anlamına gelen Lunokhod Sovyetler Birliğinin uzay yarışında öne fırladığı 1960’ların çocuğuydu. Sovyetler Ay’a bir insan göndermenin yanında farklı bir amacıda üslenmişti. Dünyadan eş zamanlı olarak kontrol edilebilen robotik bir araç. Aracı tasarlaması için görevlendirilen mühendisler, orduyla temasa geçip aradıkları her özelliğe sahip bir tank fabrikasını ar-ge için kullanma konusunda anlaştılar. Tasarlanacak araç o gün için hala gizemini koruyan Ay yüzeyinde gezecek, bilimsel veriler toplayacak ve yüzeyi fotoğraflayacaktı. Bu hedefler o günler için bir rüyaydı. Ancak Rus mühendisler yine bir ilki başaracaklarından emin çalışmaya başlamışlardı. Tasarlanan araç, bir araba boyutlarında, 757 kg ağırlığında 213 cm’den biraz uzun ve 150 cm genişliğindeydi ve Dünya’dan kontrol edilecek şekilde tasarlanmıştı. O zamanlar Amerikalılar bile böyle bir teknolojiyi düşünmekten çok uzaktılar. 1969’un başında gezici iniş modülüne konulmuş ve rokete yerleştirilmişti. Lunokhod hazırdı. 19 Şubat 1969’da Proton roketi Lunokhod’la birlikte Baykonur uzay üssünden fırlatıldı. Lunokhod Ay yüzeyine inecek Dünyadan kontrol edilecek, bir dizi araştırma yapacak, yüzeyi fotoğraflayacak ve Ay’dan toprak örneklerini Dünya’ya getirecekti. Sovyetler, Amerika’dan önce ve insan bile göndermeye gerek duymadan Ay’dan Toprak getirerek yeni bir şok dalgası oluşturacaktı. Ancak beklenen olmadı. Proton roketi havalandıktan kısa bir süre sonra patladı. O gün bir roketten fazlası, büyük bir mühendislik başarısı havaya uçtu. Sovyet mühendisler için asıl can sıkıcı olan Amerika’nın Apollo başarısını izlemekti. Ancak Sovyetler Birliği Ay’da gezen bir aracı tarihe yazmakta ısrarlıydı. 10 kasım 1970’de Baykonur uzay üssünden yeni bir Lunokhod Proton roketiyle havalandı. İçinde Lunokhod’u taşıyan Luna 17 uzay aracı dört buçuk gün sonra Ay’a ulaştı. Lunokhod pek çok bilimsel yenilik barındırıyordu. Bir spektrometre, x ışını teleskobu ve kozmik ışın detektörüyle dünyaya çok değerli veriler gönderiyordu. 90 gün görev yapması ön görülen Lunokhod 11 ay boyunca görevini sürdürerek büyük bir başarıya imza attı. Planlanan bütün bilimsel görevleri tamamlayarak 20.000’den fazla fotoğraf yolladı. Mühendisler 1972’nin sonuna doğru ikinci bir Lunokhod üretti. Yeni araç öncekinden daha fazla bilimsel ekipman içeriyordu.
Apollo görevinin gölgesinde kalan bu teknoloji aslında bir devrimdi. İnsanlık ilk defa uzaktan kontrol edilebilen robotik araçlarla tanışmıştı. Sonraki yıllarda benzer araçlar Mars ve Venüs başta olmak üzere diğer gezegenlerin keşfinde kullanılacaktı. Her ne kadar uzay yarışını kaybetmiş gibi görünseler de Sovyetler Birliği teknolojik bir devrimi başarmıştı. Her açıdan bir mühendislik harikası ilk robotik aracı Ay’a göndermişlerdi.