Küçük sıradan bir Avrupa kasabası, kasvetli bir hava, uzun ağaçlarla bezeli bir orman, gizemli bir mağara, koyu tonların hakim olduğu çekim, ekran başında bizi germeyi başaran müzikler, kayıp çocuklar ve bir gizemin içinde sürüklenen cesur insanlar… Bir gerilim-korku yapımı için gereken her şeyi saydık değil mi? Tüm bu klişeleri duyunca beklenti düşüyor ve tahmin edilebilirlik artıyor gibi gelebilir. Ancak dizi tüm bunları öyle bir atmosferle harmanlamış ve oyuncuların performansları bu atmosferle o kadar uyumlu ki, dizi tüm bu klişelerden sıyrılıp alanında onu bir başyapıt olarak tanımlayabileceğim kadar iyi bir konuma yerleşiyor.
Zamanda yolculuk teması artık doygunluğa erişti, klişeleşti, şaşırtmıyor veya düşündürtmüyor denilebilecek bir boşluk vardı sektörde. Netflix bu boşluğu çok başarılı bir diziyle doldurdu. Almanya’nın ilk Netflix yapımı olan Dark, pek çok bilimsel olguyla beslenmeyi de başarıyor. Strager Things benzetmeleri yapılsa da, bunun çok yüzeysel bir bakış açısı olduğunu, diziyi izleyenler fark edecektir. Oldukça özgün bir altyapısı olan Dark, bu özgün atmosferiyle harmanladığı bilimsel teoriler ve göndermelerle izleyicisinin kafasında pek çok soru işareti bırakacak bir yapım.
Zamanda yolculuktan beklenen gizem
Almanya’nın Winden kasabasında geçen hikayemiz ilk olarak, 21 Haziran 2019’da intihar eden bir adamla başlıyor. Adam geriye sadece, üzerinde belirtilen tarihten önce açılmaması gerektiği, yazan bir mektup bırakıyor. Böylece Dark daha ilk dakikalarında bir gizemle karşılıyor sizi. Daha sonra kayıp bir çocuk olayıyla devam eden hikaye, 80’li yıllardan gelen bir çocuk cesediyle giderek karmaşıklaşıyor. Bir de tabi zaman paradoksu ve 33 yıl arayla tekrar eden olaylar silsilesi var.
Zaman; hikayemizin odak noktasını oluşturan terim. Kasabada bulunan nükleer santralde oluşan patlama sonucu açılan bir tünel var. Bu zaman tüneli 1953, 1986 ve 2019 yılları arasında bir döngü oluşturmuş durumda. Yine bu tarihlerde kaybolan gizemli çocuklar ve 33 yılda bir gerçekleşen tuhaf olaylar silsilesi hikayeyi takip ederken içinde kaybolmanıza sebep oluyor. Dark bu 33 yıllık döngüyü güneş, dünya ve diğer gezegenlerin 33 yılda bir aynı hizaya gelmesine de atıfta bulunarak daha gizemli hale getiriyor.
Asıl soru nerede değil, ne zaman olduğu
Bu 33 yıllık döngü ve zaman yolculuğu yapan karakterler konuyu hak ettiği bir yoğunluğa ulaştırıyor. 1986 yılında kaybolan Ulrick Neilsen’in kardeşi 2019 yılında ölü bir şekilde karşımıza çıkıyor. 2019 yılında yaşayan Mikkel bu tünelle 1986 yılına gidiyor. 2019 yılında yine karşımıza bambaşka bir halde çıkıyor. Gizem dolu bir Noah karakteri ise her üç döngüde de karşımıza çıkıyor. Sonlara doğru ise Jordan karakterini 2052 yılında yani 4. bir zaman döngüsünde görüyoruz. İşte zamanı konu edinen bir yapımdan bekleyeceğim gizem, karmaşa ve paradokslar. Hepsi çok ustaca hikayeye yedirilmiş.
Sonuç olarak Dark ilk bölümden sizi içine çeken, izleyiciyi bir gizem ağına hapsederken, meraklandıran bir örgüye sahip. İzlerken o karmaşanın içinde sürekli olacaklara -veya olmuş olanlara!- dair teoriler üretirken buluyorsunuz kendinizi. Hala çözülmemiş pek çok gizem mevcut. Örneğin, Noah’ın kim olduğunu ve doğaüstü güçlerinin kaynağının nereden geldiğini henüz bilmiyoruz. Döngünün nasıl başladığı hakkında fikrimiz olsa da, nasıl kırılacağını tahmin etmek güç. Üstelik ikinci sezonda gelecek dördüncü bir döngü yani 2052’de döngüye dahil olacak. Tüm bunları düşününce Dark, gerçekten zamanda yolculuğu konu edinmiş en iyi yapımlardan biri olarak hala büyük bir potansiyel barındırıyor.
2. sezon sonunda paralel evrenlerinde işin içine girmesiyle daha da mükemmel bir hal aldı, izlediğim en iyi dizi olmaya aday.