Binlerce yıl geleceğe roket hızıyla gittiğinizi hayal edin yada düğmeye basarak geçmişe döndüğünüzü. Dinazorları ziyaret edebileceğiniz yada 25. yüzyılda işlerin nasıl olduğunu görebileceğiniz bir yolculuk.Peki filmlere konu olmuş, üzerine kitaplar yazılmış bu yolculuk günün birinde mümkün olabilecek mi? İnsanların vazgeçilmez hayali gerçek olacak mı? Bilimin buna cevabı “Evet mümkün!”.
Zaman, iki hareket arasındaki süre olarak tanımlanır. Yani zamanın tanımlanması hareket ve hareket eden cisimlere bağlıdır.Hareket ve maddenin nesnel hali zamanla belirir. Zamanın olmadığı yerde nesnellikte yoktur. Bu yüzden zaman cisim için belirleyici faktördür. Buradan şu sonuç çıkıyor ki uzay-zaman aslında birlikte anlamlıdır. Biri olmadan diğerinin olması mümkün değildir. Bildiğimiz 3 boyutlu uzayın 4. bir boyutu da zamandır. Uzay-zaman yani içinde bulunduğumuz evren en az 4 boyuttan oluşmaktadır. Einstein, izafiyet teorisini ortaya attığından bu yana fizikçiler evrenin 4 boyuttan oluştuğunu kabul ediyor.Bu teori ortaya çıkana kadar kabul gören uzunluk, yükseklik ve genişliğe ek olarak diğer fiziksel boyut zamandır. Matematiksel olarak ta kabul gören dördüncü boyut, diğer üç boyuta eşit değer taşıyor.
Uzay-zaman, Einstein, boyutlar fazla karışık oldu galiba. Daha anlaşılır şekilde özetlersek; yaşadığımız evren ileri-geri, sağ-sol ve aşağı-yukarı olarak tanımlayabileceğimiz üç boyuttan oluşuyor. Bu üç boyut gibi aklımıza hemen yatmasa da fiziksel olarak kabul gören 4. bir boyut yani zaman boyutu vardır. Peki neden bizim ilk üç boyutta olduğu gibi dördüncü boyutta bir hakimiyetimiz yok yada neden göremiyoruz diyebilirsiniz. Ancak bir hakimiyet kuramamamız yada diğer üç boyut kadar göz önünde olmaması onun var olmadığı anlamına gelmiyor. Bunu şu klasik örnekle daha iyi kavrayabiliriz; Pac-Man oyununu hepimiz biliriz.
İki boyutlu oyunda oyuncu bir labirentin içerisinde ileri-geri ve sağa-sola hareket ederek sarı diskleri bitirmeye çalışır. Pack-Man için üçüncü bir boyut yoktur. Yukarı ve aşağı kavramı ona o kadar yabancıdır ki onun için kavranması güç hatta imkansız bir konudur. Bu durumu bizimle kıyaslarsak 4. boyut bizim içinde Pac-Man gibi kavranması zordur.
Peki üç boyutlu evrendeki hareket özgürlüğümüz neden 4. boyutta yok? İleri-geri, sağa-sola, yukarı-aşağı hareket edebiliyorken 4. boyutta neden hareket edemiyoruz.
Aslında fiziksel olarak zamanın sabit olmadığı evrende göreceli olarak var olduğunu biliyoruz. Yani hepimizin saati aynı şekilde ve oranda çalışıyor gözükse de evrensel saat diye bir şey yoktur. Zaman görecelidir. Einstein bir şeyin göreceli olarak diğerine göre ne kadar hızlı gittiğine bağlı olarak onun için zamanın hızlanıp yavaşladığını ortaya koydu. (Rölativite Teorisi) Einstein ‘ın kuramına göre zaman hareket eden biri için sabit birine göre daha yavaş ilerler. Dahası ne kadar hızlı giderseniz zamanda o kadar yavaşlar. Einstein bu kuramı dünyadaki en hızlı şey buharlı bir tren iken ortaya attı. Bu teoriyi bir deneye tabi tutacak kadar hızlı bir şeyin ortaya çıkması 1970 ‘leri buldu. 1970 ‘lerde iki fizikçi çok hassas atomik bir saattle jete bindiler. Uzun ve hızlı bir yolculuğun ardından uçaktaki saatin Amerika’daki askeri üstte bulunan saate göre 59 nano saniye geri kaldığı görüldü. Yani uçaktakiler zamanda 59 nano saniyelik bir yolculuk yapmıştı. Einstein ‘ın kuramı böylece kanıtlanmış oldu. Bu zamanda yolculuğun mümkün olduğunu gösteriyor. Peki bu yöntemle zamanda yolculuk yapabilir miyiz?
Bir uzay gemisi hayal edin, ışık hızının %99’una ulaşabiliyor. Yani günümüzdeki uzay gemilerinden 37 bin kat daha hızlı hareket edebiliyor. Siz bu uzay gemisine binip 10 yıl tam hız yol alsanız ve 10 yıllık bir yolculuğun ardından geri dönseniz dünyada 70 yıl geçtiğini görürsünüz. Yani sizin için 10 yıl geçmiş iken dünyada 70 yıl yaşanmıştır. Bir anlamda geleceğe yolculuk yapmış olursunuz. Ama dürüst olmak gerekirse bu bilim kurgudaki zaman yolculuğu değil. Hala bir düğmeye basıp hadi şu tarihe gidelim deme şansınız yok yada geçmiş zamana yolculuk bu yöntemle pek mümkün değil. Zaten geçmiş zamana yolculuk fikri pek çok tartışmayı da beraberinde getiriyor. Örneğin “Geçmişe yolculuk edip dedemi öldürsem ne olur?” yada “Böyle bir şey mümkün olsa neden aramızda gelecekten gelen insanlar yok?” gibi soruların içinden çıkmak hayli zor olacak.
Ama yinede bir şeyi biliyoruz, zamanla oynamak, ileri, geleceğe gitmek teorik olarak mümkün. Bugün bunları tam anlamıyla yapacak teknoloji elimizde olmasa da yapılabileceğini biliyoruz.
Büyük patlama teorisi. Teori doğru ama yanlış temellere dayanıyor. Çünkü büyük patlama maddenin tamamının patlamasından değil anılan maddenin zerresinin patlamasından bir yöne doğru patlamasından oluşuyor. zerre patlarken asil olan madde halen yerinde duruyor. Sonsuz çekim gücü halen etkin, Büyük patlama sonrasında evren tek bir yöne doğru genişliyor. genişleyen evren teorisi de bu açıdan doğru. ama evrenin genişlemesi sona erip büyük birleşme meydana geldiğinde ki buna kıyamet deniyor her şey aslına dönecek bu da doğru. Sıkı durun büyük birleşme büyük patlamadan çok daha hızlı ve tersine doğru olacak. Bu şekilde kıyamet alametleri de gerçekleşecek. Tıpkı bir filmin hızlı bir şekilde geriye sarılması gibi, tıpkı insanın ölüm anında hayatının bir film şeridi gibi hızlı bir şekilde gözünün önünden geçmesi gibi bunlar doğru.
Hatalı olan şu; Evren ve kainat uzay içinde yüzmüyor. Tam tersine evren kainat tüm galaksiler her şey zaman denizi içinde yüzüyor. Zaman denizinin sonu şu anda belki yok ama başı büyük patlamanın gerçekleştiği ana maddenini bulunduğu yere dayanıyor, Olayı bir huni gibi düşünelim huni sınırları zaman iken içindeki tüm herşey kainat kosmoz bu huni içinde yer alıyor. ve ilerliyor. Bu ilerleme bir yere kadar olacak. ondan sonra büyük birleşme olacak.
Evrenin merkezi de bu hesaba göre yanlış yerde aranıyor.
Gelelim zamanda yolculuğa:
Kuranı Kerimde alemlerden bahseder belki binlerce alem vardır. Bu alemlerin hepsini alt alta çizgiler şeklinde çizelim bunlardan birisi de bizim içinde bulunduğumuz alem olsun. yukarıda çizdiğimiz çizgiler başka alemler, aşağıda çizdiğimiz çizgiler ise başka alemler olsun.
Aşağıya ve yukarıya çizmiş olduğumuz alemlerdeki çizgiler bizim dünyamızın bir kopyası aralarındake tek fark yukarıda yer alan çizgilerdeki alemlerin geleceği, aşağıda çizdiğimiz çizgilerdeki alemlerin ise bizim geçmişimiz olduklarıdır.Alemlerin hepsi dünyamız ve içinde yaşayan bizler ile alakalıdır. Alt çizgiler değişik periyodlar ile bizim geçmişte yaşadıklarımız, üst çizgilerde yer alan alemler ise aynı şekilde bir periyod içinde gelecekte yaşayacaklarımızdır. Tüm alemler iç içedir. Bir alemden diğer aleme geçiş mümkündür. Bunu yapan insanların varlığı da beğenmeseniz bile kesindir. örneğin Nostradamus gibi. Olay sizin atlama yaparak hangi aleme geçip, hangi alemleri gördüğünüzdür.
Yazdıklarınıza çok katıldığımı söyleyemiyeceğim ama katkılarınız için teşekkürler ^_^
Günümüz bilim dünyasında en büyük sorun uzayda ışık hızında veya çok yüksek hızda hareket eden gemiler ve motorlar inşa etmektir. Bilim insanları bunu yaparken salt ışığın itme gücünden faydalanmak suretiyle bu hıza ulaşmak için araştırmalar yapmaktadırlar. Ama teorinin temelleri yanlıştır. Çünkü Işık hızı ile çalışan ve ışığın itme gücü iyle çalışan motorlar şu anda tamamen hayal ürünüdür. Ama Buradan mars veya diğer gezegenlere yada dünyanın uydusu Ay’ a gitmek için çok daha farklı bir motor anlayışından yola çıkılması mümkündür. Bu konudaki temel prensip kitle çekim yasası esaslarından faydalanmaktır. Ama bunu yaparken hedef gezegen veya uydu sabit ururken, bu gezegene gitmek üzere yola zçıkan uzay aracının hızını manyetik çekici motorlar suretiyle arttırarak hedef gezegene doğru gemiyi çekmektir. ( Frenleme sistemi ile karşı prensip ile çalışır. Hızlanabiliyorsan yavaşlamalı ve durabilmelisin.) Motor sistemi itici değil manyetik çekici güç sistemi isasına göre çalışan bir motor sistemidir. Bu durumda ışık hızı olmasa bile ıyık hızına yakın bir hızda hedef gezegene varmak mümkün olabilecektir. Bu durumda asıl olan şey hareket halindeki uzay aracının hızını aracın hedef kitleye yöneilik bir rota oluşturmak suretiyle manyetik çekim gücünü arttırkam suretiyle hızlanmasını ve gerekli ivmelemeyi sağlamaktır. Bu şekilde saatte 50.000 km hız yerine saniyede 50,000 km hız ile hedef gezegen kütlesine ulaşmak mümkün olacaktır. Geri ivmelemeyi sağlayan karşı manyetik motorlar ile aracın yavaşlaması ve durması sağlanacaktır. buna atlama işlemi demekte mümkündür.
Solucan delikleriyle zamanda nasıl yolculuk edebilecegimizi gormek icin once evimizin bahcesinde bir solucan deligi acıldıgını hayal edelim. Delikten baktıgımızda baska bir galaksideki baska bir dunyayı goruyoruz; yani bu solucan deligi tunelinin bir ucu bahcemizde, diger ucu da baska bir galakside ve biz tunelde birkac adım atarak milyonlarca ısık yılı uzaktaki o galaksiye gidebiliriz.